31 Ekim 2012 Çarşamba

misafirlik öncesi kadıköy diggin part III - zihni abinler

rainbow45'te (aşağıda anlatıldığı üzere) bunca vakit geçirdikten sonra normal şartlarda sonaya doğru yola çıkmamız gerekiyordu ama burcu'nun telefon konuşmasıyla daha vaktimizin olduğu ortaya çıkınca akmar pasajı'na yöneldik. zihni'ye girersek geç kalacağımızı biliyordum ama burcu bunu öngörememişti. neyse girdik ve ne var ne yok taramaya başladık ki tarama sonunda orada çalışan elemandan en süper digger çift ödülünü aldık indirim babında bir işe yaramasa da... zaten indirim konusunda ne kadar yavşaklaşsan da karşılık alamadığın yerlerin başında geliyor zihni abinler. dandirikten bir indirim söz konusu oluyor, 3-5 gibi... neyse, burcu arvo pärt: arbos'u görünce aklı çıktı. sıfır plak, üstelik 87de basılmış. acaba yeniden mi basılmış? her koşulda gözel oldu, kızımız bu abiyi hakkaten pek seviyor daha önceden a.k. müzik'in cihangirdeki opus 3a dükkanından da miserere ve trivium'u almış idik. bu albüm bana en çok geçeni oldu dinleyince, tonundan mıdır, neyindendir bilemedum bana atom heart mother'ın bazı temalarını anımsattı. pek gözel albüm iyi ki almışız dedirtti kendisi.
kazuya devam ederken stray cats: built for speed çıktı bu kez. stray cats'in en sevdiğim, çalma hardcase'inde sürekli bulunan ve rakın rol çalarken illa ki bir şarkısını attırdığım albümü... ilkokul birinci sınıfta, kankam bayram'la çılgınca rock and roll dinleyip, enerjiyi atmak için dans yerine salondaki sehpanın etrafında birbirimizi kovalarken eskilerden chuck berry, fats domino ya da yenilerden shakin' stevens dinlerken nasıl olmuş da stray cats girmemiş hayatıma. belki de türkiye'de basılmadı o dönem plak ve cdleri. shakin' stevens poptu baya, stray cats kötü çocuk olduğu için mainstream'e yaklaşamadı. çok sonraları ayto'dan dinlemiştim. burcu da geçen yıl bu zamanlar haiti'den dönerken başka bir sürü plakla beraber evimizin ilk stray cats plağı rant'n ravenı getirmişti. [tabii ölmüş de ağlayanı yok haiti'den değil, aktarma yaptığı new york'tan almıştı plakları]
dükkanın girişinde solda, duvara sırtını vererek baktığın plaklar ise ağırlıkla ikinci jazz plakları ve asıl hazine orada gibi aslında. oraya geçmeden önce aralıklarla birbirimize hadi, geç kalıyoruz, tamam istediğin zaman çıkalım gibi cümleler sarf etmiş ama bir yandan da kazuya devam etmiştik. burcu duke ellington's greatest hits ile çıktı geldi, fiyatı çok uygun, şarkıları da biliyorum dedi. bense bir farklı dönemlerden, farklı soundlarda ve de kapağında duke'un korkunç bir pardesüyle poz verdiği bir toplama yerine bir albüm almayı önerdim. ki dükkanda nefis görünen soul call ve ismiyle cazip afro-bossa mevcuttu. burcu kararsız kaldı, soul call'a önce tamam dedi, ama baktım aklı greatest hits'te ve bildiği sevdiği şarkılarda, ben onda ısrar ettim. az önce bizi en uyumlu çift ilan eden çalışan arkadaşın fikrini değiştirmeye çalıştırırcasına diğerinin istediği olsun yarışına girmiştik. benim dediğim oldu sonunda, devamında yolda internetten soul call'ı araştıran burcucum küçük bir pişmanlık yaşadı, kaçmıyorlar ya onu da sonra alırız di mi?
ama zihni'deki en süper olay 15 liraya lou rawls: the way it was the way it is (discogs'ta bendeki edition [C 062-80 119] yok, girince update ederun linki) albümünü bulmaktı. lou rawls'un hep 70 ortası ve sonrası dönemi plaklarına rastlamıştım dükkanlarda ve nette. lou abimin sesi hep güzel ama axelrod ile 60 sonu 70 başı dönemlerindeki prodüksiyonlar daha bir nefisti... zaten lou rawls ile tanışmam da vaktiyle lale plaktan aldığım i can't make it alone: the axelrod years toplama cdsi ile olmuştu. çılgıncasına sevdiğim season of the witch'in en hastası olduğum versiyonlarından birini de rawls abim yapmıştı ve o da bu albümdeydi. kapak VG+ plak da NM olunca demesinlerdi keyfime! albümün bir acayipliği arka kapakta şarkıların albümdeki sıralarına göre değil aranjörüne göre sıralanması ki ilk anda hay allahım rong treklist dedirtiyor ve cadı mevsimini akla getiriyor mystery train görüntüleri altında: ervisü! karu pörkins! erivisü! kaaaru pörkinsü!

misafirlik öncesi kadıköy diggin part II - rainbow45

ufacık tefecik bir turşucuk, ortasona ve lisebire giden bir küçük metalci çocucuk iken eskişehirde iki eylül caddesinin hamamyolu çıkışına denk gelen, odunpazarı mevkiine yakın bir pasajında bir metalci dükkanı vardı ki ismini hatırlamıyorum. lakin dükkan tabelasına logo olarak motörhead'in ikonu warpig a.k.a. snaggletooth'u koymuş idi... dükkanın vitrinini de ağız sulandırıcı kuru kafalar, zincirler, metal posterleri ve albüm kapaklarıyla öyle bir süslemişti ki dükkanın içine girene kadar vitrinde saatler geçirebilirdiniz ki biz öyle yapardık. slayer'ın megadeth'in whiplash'ın voivod'un türlü türlü thrash ve speed çılgını grubun albüm ve materyallerini orada görmek akıl yitimine neden oluyordu... purplelar zeppelinler gibi klasikler ya da bon joviler leppardlar whitesnakeler gibi dönemin popüler hard rock grupları da orada mevcut muydu bilmiyorum, gözüm hiç onları görmemiş, orta sonda çılgın gibi dinlememe rağmen hatırlamıyorum bile... bir speed-thrash trenine binmiş gidiyordum. dükkanın sahibi abi de muhtemelen bizden 3-5 sene önce o trene binmiş, şimdi de eskişehir vagonlarını çeken lokomotifi sürüyordu. aklımızı uçuran onlarca albüm arasında bütçelerimiz de harçlıklarla sınırlı olduğu için aytuğ ve diğer metalci arkadaşlarımla albümleri seçiyor, birinin kasede çektirdiğini diğeri ondan kopyalıyordu. ilk kopyalattığım albüm speed kills II: the mayhem continues isimli toplamaydı... agents of steel'in muhteşem marşıyla başlayan albümde helloween'den anthrax'a, bathory'den sodom'a, whiplash'a kadar acayip isimler bir de bilmediğim muhtemelen pek de uzun ömürlü olmayan gruplar vardı... değil ben yaştaki bence hiçbir yaştaki bir çocuğun gene başka bir sevilen ikonumuz olan rattlehead'in kapakta emlakçı pozuyla durduğu megadeth'in peace sells... but who's buying albümünü görüp dinlemek-kasede çektirmek-almak-çalmak eylemlerinden birine yeltenmemesi mümkün değildi ve ben en makul olanı yapıp kasede çektirmeye karar verdim ve de her şeyin kadir kıymetinin bilindiği son zamanların meşhur sorularından biriyle karşılaştım: arkasına ne çekelim?! dükkanda şöyle bir göz gezdirdim, türlü türlü mezarından kaçmış yaratıklı albüm kapağını dolaşan bakışlarım silahlarını bana döndürmüş "teslim alıyoruz" diyen dört serseride kaldı. bunu çek abi diyip overkill: taking over albümünü gösterdim. haliyle peace sells de taking over da nefisti ama esas mevzu bizim thrash treninin makinisti taking over yerine overkill'in ilk albümü feel the fire'ın şarkı isimlerini yazmıştı. böylelikle uzun süre deny the cross'un nakaratlarını raise the dead şeklinde filan söylemeye çalıştım keza bobby blitz we are the wrecking crew diye bağrınırken ben ordan bir rotten to the core cümlesi çıkarmaya çalışıyordum.
eski konak yıllar önce yandı gitti, biz de burcuyla kadıköy seferimizin ikinci ayağı rainbow45'e geldik. biraz clashlara seyirdikten sonra heavy metal bölümüne geçtim running wild port royal ve slayer haunting the chapel albümlerini görende aklım çıktı... ama gitti gidiyordan da kovaladığım taking over'ı almaya karar verdim karşıma çıkmışken, bu sıralar da mp3playerda sokaklarda bol overkill dinlemişliğim vardı. aklım slayer'da çokça kalsa da overkill'i koyduk sepete. lakin eve döndüğümüzde plağın bombeli olduğunu fark ettik, göbekten dışa doğru, b tarafında etkili, sesi etkilemeyen bir bombe... bunca şeyi yazdıktan sonra da insan tekrar götürmek istemiyoru.. bakali..
bu gitgeller (slayer mı running wild mı overkill mi) arasında dükkanın diğer raflarını biraz da yalandan karıştırırken bu kez de hep wishlistte duran başka bir ergenlik dönemi albüm çıktı karşıma... the notting hillbillies: missing... presumed having a good time mark knopfler sevdasıyla lise yıllarının sonuna doğru almıştım kasedini ve pekpekçokçok sevmiş, uzun uzun dinlemiş, sonra üniversite sonlarında kaseti harun'a vermiştim. birkaç sene önce plakhanede your own way sweet way'i bulmuş ve almıştım. ve gene bu yaz albüm bilgisayarda repeatte kalmış, biz bir şeylerlen uğraşırken burcu da notting hillbillysine doymuştu... velhasıl kelam artık evde oldukça gıcır (VG++/NM) plağı var... overkill ve notting hillbillies yan yana kes kel alaka ama işte böyle bir şey halkların kardeşliği... ya da burcuvazinin dayanılmaz çekiciliği... dj vadever is in the house! so blues stay away from me!!!

misafirlik öncesi kadıköy diggin part I - 3 renk: kırmızı mavi beyaz


uzun upuzuun zamanlardan beri, aslında tam olarak 29 ağustostaki meriç ve eylem'in düğün gününden beri kadıköye geçip plak alamamıştık. [o gün aldıklarımız zoltan'dan satta massagana ve cane and able, rainbow45'den black market clash olmuştu] sona'ya akşam yemekli yatmalı misafirliğe gidecekken öncesinde şöyle bi plakçıları dolaşalım dedik... ilk önce karşımıza ahşap arabasına yığdığı plakları satan genç bir oğlan çıktı... güzelce karıştırdık, içimde çok acayip bir şey bulacağıma dair umut vardı ama olmadı. lakin burcu herbert von karajan'ın yönettiği viyana filarmoni'den bir beethoven 7. senfoni bir çaykovski 6. senfoni buldu gönlüne göre. bir de verdi'den la traviata operasını... beethoven denişik bir sert kartonu ve insertüyle pek hoş görünüyordu, içleri de pek temizdi zaten plakların ama sesi biraz sikko nedense, biraz yaşlı olduğundan herhalde. çaykovski ve verdi de special price görünümlü amma gözel sesli... hoş geldin marc şarkısıyla coştuğumuz en gözel operalar evimizdeydi artık. hem de pek ucuz, aslında sokakta böyle satılan plakların hak ettiği fiyata... oğlan 7liradan veriyordu plakları. kurulduk konuşurken plakçılar gelmiş burayı patlatmıştır çoktan ayırdıkları plakları bizden de ucuza alıp yüz misline satmak için diye amma çocuk yok ben bunları yeni getirdim dedi. tozlu parmaklarla döküldük yola... istikamet rainbow45ti..

ver coşkuyu beethoven - ver patetiği çaykovski - ver di!

30 Ekim 2012 Salı

varsa bi 10luk bozuk, iki 45lik edebilir mouk!

hastaneye gittiğim sabahların devamında genelde deform'a uğrarun. poğaçadır tatlıdır aldım gittim çayları söylemiş, biraz soğumuşlardı bile... bir yandan muhabbet ederken bir yandan yakın köşedeki 45likleri bırkalamıştım. sonra bir hollandalı çocuk bir süredir dinlediği plaklardan seçimini yaptı, yanılmıyorsam bir okay temiz aldı, ozan da para üstü için benden 10 kaat istedi. çıkmam gerekti biraz sonrasında çıkarken de hadi şunları alıvereyim dedim, 10 liraya say senden de iki mal eksilsin. ne onlar filan derken aldım gözüme kestirdiklerimi ki bunlardan biri Garnet Mimms & The Enchanters: Cry Baby / Don't Change Your Heart [NM/GENERIC] janis ablamızdan duyup bebekler gibi ağladığımız şarkının yazarı Bertrand Russel Berns abimiz. ki bu abimiz piece of my heart, hang on sloopy, twist and shout gibi şarkıları yazan, prodüktörlüğünü yapan bir abimiz! gencecikken 38 yaşında kalp yetmezliğinden 1967'de vefat eden bir abimiz! hem de 30 aralıkta, yeni yılı göremeden vefat eden abimiz! ağlamayıp da ne halt edeceksin? 2009'un sonunda ya da 2010'un başında, evi boşaltmış, olimposu bitirmiş, soğuk, parasız ve evsiz günler yaşar ve de o sıralar sona'da konaklarken yaptığım ağlak troubles, heartaches & sadness miksinde kullanmıştım bu canım şarkıyı. şarkıyı okuyan garnett mimms abimiz de solo ve çeşitli gruplarla eserler verdikten sonra isa abimize dönüp "yeniden doğup" müzik işlerini bırakmış. gospel okuyaydı hiç olmadı... b yüzündeki don't change your heart da the enchanters üyesi sam bell'in bestesi bir r&b baladı. böyle bir cümle ettim diye harcadım sanılmasın ama diğer plağa geçme derdindeyun.
killing floor: out of uranus / sun keeps shining [NM/VG] beni kapaktan yakaladı. grubu hiç duymamıştım, ama isimlerini havlayan kurt'un şarkısından almış olmaları, hem de a yüzü şarkısı out of uranus'ün "out of your anus"ün şifreli yazımı olması cazip geldi. şarkı söyleyen baronun roger waters'ı andırması da sempatik geldi [senelerce en antipatik bulduğum floyd'du kendisi, ta ki istanbul konserine kadar] plağı şöyle bir dinledim kulaklıkla. out of uranus cayır cayır [not cazır cazır] gitarlarla başlayıp alıp gidiyor, daha garaj havasında, hafif bir düşük tempo born to be wild gitarları/akorlarıyla akıyor gibi, göbeğindeki bass gidişinden de sanki cure etkilenmiş yıllar sonra killing an arab'da. b tarafı ise hızlı bir blues/rock and roll, hayli ten years after havasında, ama gitarcı alvin lee gibi iddialı değil. biraz da taste'i android. esas mevzu ozanım bozulmaz inşallah çok kıymetli olmasa da nadirce bir 45lik imiş, ebayde 10 pounda (16 dolar gibi) alıcı bulmuş bundan bir buçuk ay önce! o zaman şu öve öve bitiremediğum şarkılar neymiş dinlemekintoş ve bir de bahsi geçen ağlak troubles, heartaches & sadness miksini ki öyle bir miks bilen bilir bilmeyenlere de miksbulutu anlatsın.

23 Ekim 2012 Salı

2 alman artı 9 hollandalı eşittir ilk 11'e girecek 3 plak daha!


kurban bayramı öncesi borcunu öde, plak dükkanını sevindir kampanyası dahilinde, eskişehire yola çıkmadan bir gün önce burcuyla deform'a uğradık ve tayfunumuz arasımız oradaydı. borcumuzu ödedik ve yeni borç yapabilecek yüzü bulduk.
jungle by night: hidden albümünün gelişini ne zamandır bekliyordum. albüm ozanların sık alış veriş yaptığı rush hour label'ı kindred spirits'ten çıkmıştı, oradan birçok mal gelmesine rağmen albüm bir türlü gelememişti... neyse albüm gelmiş ve ozan da bana ayırmış. bu hollandalı lise kaçkını 9 oğlan eşşek gibi afro hayvan gibi funk ve it gibi jazz çalıyorlar. ET singleları ve selftaytıld epleri bizde vardı ve çok mutluyduk, albümün de gelmesiyle mutluluk katlandı lakin albümün bir de birazcık daha pahalıya satılan çantalı ve bizde olan single hediyeli versiyonu var imiş, ondan gelmemiş, çantayı severdi sevgilim, ondan diyore, hadi neyse... hidden'ın prodüksiyonu daha şahane olmuş, çocuklar da kendilerini daha geliştirmiş gibi geldi bana.. bol bol konser verdiler çaldılar arada, gençler enerjileri de bol maşallah. yazın jazz festivali kapsamında ve türkiye hollanda ilişkilerinin 400. yılı bağlamında (çok meyve verdi bu durum müzikal anlamda istanbula, gelen giden bol oldu, oluyor) gelip gündüz vakti müzik ziyafeti çekmişlerdi tünel meydanında. bunlar gelmeden önce de twitter neyinlerine plak getirin yazmıştım, temam demişlerdi, gittim yanlarına sahneye çıkmadan önce, elemanlardan biri ay ben cevap vermiştim ama unuttum yahu dedi, beriki menajere sor dedi, menajer şurda bir plak dükkanına bıraktık biz plak dedi.. meydana en yakın plak dükkanı da lale plak olduğu için burcu yollanmıştı oraya, fakat ne yazık ki plak yoktu.. uzun lafın kısası geldi o plak sonunda aldık arkadaş! işte o plaktan bi şarkı, 7"i de çıktı.. bir de mevzubahis konserden bir bukle, coltrane'in afro blue'sunu nefis çalıyorlar, bu da selftaytıld eplerinde var. bir laf daha, gene bu 400 hollanda türkiye ilişki yılı sayesinde lefties soul connection da çıktı sahneye gece ama bir milyon kişi izlediğimiz için daha duramadık kendimizi bir dondurmacıya attık!



9 hollandalıyı yukarıda uzun uzun anlattım. iki almanın da biri sevgilimin sevgilisi bach, günter kehr yönetimindeki mainz chamber orkestrasından, susanne lautenbacher solistliğinde la major, mi major ve re major keman konçertoları [vox STPL 511.540 PL 11.540] [bu box sette mi major hariç bizim plaktakiler var...] diğeri de sonradan ingilizliğe geçen bir alman arkadaşımız handel'in obua ve yaylılar için 4 konçertosu [nonesuch records H-71013] robert casier abimiz obua çalmış, anthony bernard abimiz de cento soli orkestrasını yönetmiş. handel'in kapağında tontini arkadaşlar müzik çalmakta, bach'ınkisinde ise gene bir takım dinli imanlı azizeli ortamlarda takılan kızlar var ki boticelli'nin allegory of springtime adlı eseri... bach bildiğimiz bach, başka bir dünyadan, handeli bilmezdim, bu da güzel valla, klasik müzik arşivimiz genişliyor ama cd değil de plaktan alarak bunları iyi mi ediyoruz kötü mü ediyoruz bilmiyore.. biraz çıtırtılar, hısırtılar atlamalar misal motörhead dinlerken başkaa bunları dinlerken başka oluyor. ama kapakları eline alıp resim gibi dalıp gidebiliyo musun arkadaş cd'de? hele low price cd'de? susanne lautenbacher (içinde bach geçiyo adının, adanmışlık olmasın) ablamız kemanı pıtır pıtır durmayan parmaklarıyla gıdıklayıp durmakta, alışmışım çokça orgdan bach dinlemeye bu plak ilaç gibi geldi. videodaki plaktakinin aynısı ama bizdeki amerikan buradaki avrupa baskısı sanırım plağın... handel'in de plaktaki tam karşılığı yok burada ama obua konçertoları hakkında fikir sahibi olmak için bir video buldum. video dediysem burda görecek bir şey yok hadi dağılın!

9 Ekim 2012 Salı

maiden bahtı açıldı bi kere.. iron maiden ve killers!

bilge'nin eddie sevdasıyla birlikte maiden bahtı açılmıştı hakikaten. aslında ozan aşağıdaki 45likleri hediye etmeden önce teşvikiye'deki GROOVE'dan sami haber etmiş, maiden'ın iron maiden [M-M]ve killers [M-M] albümlerinin picture disc editionlarının çıkacağını mail atmıştı. maiden'ın resmi sayfasına girince ilk albümden seventh son of a seventh son'a kadar olan ilk 8 albümün (ki bence en iyileri) picture disklerinin 1er ay arayla ikişer ikişer sınırlı sayıda basılacağını söylüyordu. sevindim çünkü clive burr'lu, dennis stratton'lu (killers da adrian geliyor) ve en mühimi paul di anno'lu kadrolarıyla bu iki albümü çok çok severim, fakat bugüne kadar bir türlü plağını alamamıştım. iron maiden daha seyrek olsa da killers çeşitli versiyonlarıyla sık sık karşıma çıktı. hatta geçenlerde PLAKHANE'de bir japon baskısı denk gelmişti, sarı, bonus trackli, ama insert'ü yoktu ve 100 lira idi, almamıştım, hala içimde ukte, ayrı.. albümlerin remaster olmaması da güzel çünkü albümlerin o çiğ, o punk havasının kaybolması hiç de hoş olmazdı. çok picture disc delisi değilim, ama bilgenin de hoşuna gider dedim siparişi verdim ve tanesi 60 kağıda gelicek şekilde aldım plakları.

oh ne güzel, bir şiir gibi yazmışlar: "one of eight limited edition heavyweight vinyl picture discs cut from original vinyl production masters in deluxe gatefold sleeve"
iron maiden plağının bir yüzünde running free diğer yüzünde sanctuary single kapakları basılı.. killers da ise another life ve purgatory.. gatefold kapakların içinde kocaman iki konser fotosu.. karton ceketlerde ise şarkı sözleri ile bir ahırda asılmış kesilmiş işkenceye uğramış tiplerin önünde poz vermiş maiden üyeleri var. diğer karton cekette de yanlarında eddie ile japonyada bir ortamdalar.
plak ses kalitesi çok yüksek değil, ama picture disk için çok leş de değil.. dip ses ya da boyadan kaynaklı ses yüksek volümde ve müziğin durulduğu anlarda kulağa batabiliyor. olsundu çok memnunum. ama içimdeki bu albümlerin orijinal baskılarından da alacağım hissi sabit. ah o japon baskılar!
iron maiden albümünün kapağı beni ayrıca bir geçmişe götürüyor çünkü 87 ya da 88de türkiyede çıkmış Heavy Metal Mania adlı bir korsan (aslında resmi kaset ama içerik arakspor) kasetin kapağında görmüştüm bu biraz da abime benzettiğim (!) ilk dönem eddie'sini. albümde o dönem çıkmış somewhere in time singleları wasted years ve stranger in a strange land'in b yüzleri cross eyed mary ve sheriff of huddersfield vardı. megadeth'ten wake up dead ve b yüzü black friday vardı. helix adlı bir gruptan şarkılar hatırlıyore.. gittigidiyorda buldum kasedini, alacağun.

o zaman sizleri şöyle iki albümden pek sevdiğim şarkılarla baş başa bırakayım da neşenizi bulun haaa..

6 Ekim 2012 Cumartesi

plakçıdan plak çalma gününde plak hediyesi: iki maiden 45liği!

kimi köylü ozan aşık veysel'i sever, kimi çağdaş ozan bülent ortaçgili.. bense deform ozanı seviyore.. DEFORMda yapılan dj in store hikayesi [plak çalanlar, plak sevenlerden biri plaklarından çalıyor, diğerleri dinlerken dinliyor, içiyor, gülüyor, plaklara bakıyor, sohbet ediyor] için oraya gitmiş idik. bu arada bilge evde iron maiden ve eddie ile tanışmış, eddie ile pek sevişmiş, onun aslında iyi bir insan olduğuna kanaat getirmiş, number of the beast'e bayılmış, bangır bangır maiden dinler olmuştu son 4-5 gün içinde ve de plakçıya gidip plak çalacağımı öğrenince belki iron maiden plağı vardır dedi ve dükkana girere girmez bunu sordu ozana.. ben yok burda olmaz filan derken ozan ebayde satmayı planladığı iki cillop 45liği gösterdi. the number of the beast /bw Remember Tomorrow [Live in Italy] ile flight of the icarus /bw I've Got The Fire [NM-NM/NM-NM]
ben de bilge de bunları görünce aklımız çıktı, ozan da çılgın bir fiyat söyledi, bilgenin ikarusu sormasıyla konu değişti. ben bilgeye ikarus hikayesini anlattım, ozan da kenardan gizli gizli dinleyip mi etkilendi, sonraki saatler boyunca şahane müzikler çaldım diye mi duygulandı, çocuğunu sevindir kampanyasından mı kaynaklandı bilmiyorum ama akşamın sonunda toplanırken bu iki 45liği bize hediye ediverdi... işte benim ozanım!

[ya da daha çok insanların içkisinden gürültüsünden soytarılığından bıktı da ondan verdi plakları gidelim deyu. bkz soytarılık]

the number of the beast'in b yüzündeki remember tomorrow konseri tanıdık amma flight of the icarus'un b yüzündeki i've got the fire'ı ilk defa dinledim. ronnie montrose diye adını ilk kez duyduğum çılgın bir rock gitarcısının enerjik bir rock and roll parçası.. şarkının orijinalinin girişindeki sesi stüdyoda kazayla çıkarmış abi.. baya gaz olmuş maiden versiyonu, bi de diannolu hali varmış ama burada bruce vokalde... geçen yıl bu zamanlarda da bi maiden gazına gelmişim herhal, flight of the icarus'un 12 inch maxi single'ını wantliste koymuşum.



sonumuz icarus gibi olmasın, maidenlar bilgeler ve ozanlar çok yaşasın!

4 Ekim 2012 Perşembe

strauss'a var da bizet yok mu?

sevgili sevgilim taksimde kursuna giderken sahafta yığılı plakları görmüş. çoklukla toz toprak içinde, aralarında klasik (artık romantik-klasik-barok-çağdaş demeyi öğrensem de hepsine klasik demeyi bıraksam) plaklar da var imiş. aramış taramış, terütemiz, nefis kapaklı bir JOHANN STRAUSS - WALZER [NM-VG] ve de yine nefis kapaklı bir BIZET / GOUNOD - HIGHLIGHTS FROM THE PEARL FISHERS ve ROMEO & JULIET [NM-VG] almış. bu plakları 5er liradan alınca da pek sevinmiş hemen bana fotoğraflı mesaj atmıştı ama benim yarım akıllı telefonumda resmi küçük gördüğüm için aldıklarının ne olduğunu anlayamamıştım. hatta eve gelince de pek sevinmedim sanıp sitem etmişti. halbuki ben "uygun plak gördün mü alacaksın, böyle büyür koleksiyonlar" başlıklı felsefemi uyguladığı için daha da mutluydum ve koleksiyonun nüfusu en düşük köşesine iki yeni üye geldiği için de sevinçli..


strauss'un valsleri pek nefis, BOSTON SYMPHONY CHAMBER PLAYERS çalmış, burcucuğumu bir valse götürsem, bir baloya, dönem kostümlerini çeksek, aklı çıkar valla. şimdilik evde dinlemede.. plağın naylonunun üzerine bir sticker dikkatimi çekti, ALTUĞ logosu ve yanında VALİKONAĞI CADDESİ 42-4 NİŞANTAŞI adresi ile 402139 6 haneli bir telefon. plak 1979 yılından. o zamanlar kimbilir hangi nişantaşı zengini bu plağı alır diye düşündü altuğ abi de bir türlü satılmadı plak, topluca sahaflara gitti başkalarıyla birlikte plak işini bırakırken. ya da aldı da bir hanımefendi ile beyefendi, plağı dinlemeye fırsat bulamadan kasetler patladı, hemen ona yöneldiler. ya da can verdiler de seneler sonra küçük oğlan büyüyüp bir sürü eski püskü ile birlikte veriverdi sahafa... googleda arayınca altuğ müzik aletleri diye bir yer çıkıyor. bakalım bi ara bu adrese gidip bakarım belki...
bizet'nin albümü highlights şeklinde, operanın tamamı değil... b tarafına da dediğim gibi gounod diye bir abinin romeo ve juliet'ini koymuşlar. bizet tarafındaki şarkıcıların sesini beğendim. iki albümü de henüz can kulağıyla dinleyemedim. taze..

İlk klipte orkestrayı Karajan yönetmiş gerçi, plaktaki kayıt değil ama fikir olsun deyu Kaiserwalzer böyle bir şey...
Ve ikinci kliptede Bizet'yi Gilmoure abimiz okumuş.. Tabii ki plakla alakası yok..



Ve Romeo ve Juliet'ten L'amour L'amour... Ah! Leve-Toi, Soleil! Nicola Gedda abiniz okumuş eseri plakta da 3. videoda da...
Tek video da guguk durunca sayfada gedda'nın yanına bi romeo and juliet de dire straits'ten katayım dedim. allahım ne kadar çok seviyorum bu şarkıyı ne kadar çok seviyorum sözlerini, klibini, bu live versiyonunu, her şeyini, filmde yaşamak gibi.. you know the movie song ~)



vals yapmak için salonumuz pek küçük derseniz, opera dinlemeye bizet bekleriz..

1 Ekim 2012 Pazartesi

from vojc usta via yaşar usta with love: exuma: attention!



yaşar ustam alman ilinden döneriken slovenyaya vojc'un yanına uğramış, vojc'un plaklarını görmüş, vojc plakları satmayı düşündüğünü söylemiş, cüneyt alır bunları diye mevzu açmış filan derken vojc abimin de gönlünden kopmuş, bi albüm yollayayım demiş, işte bu albüm, o albüm...
exuma: attention [NM-VG+]
bu grubu ilk defa duydum, hatta öyle ilk defa duydum ki aslında grup diil de daha çok tony mckay diye bahamalı bir abiymiş... müziği afrocuban psychedelic afro filan bişiyler sanmıştım ama daha çok folk... bahama folkuymuş... bahamada fok çıkıyo mu ya?
çok da dinleyemedik aslında daha bir defa.. toplama albüm... bu sıralar birkaç attention! toplamasına denk gelmiştim gittigidiyorda,çağırmışım demek ki geldi işte... vurulduğumu söyleyemem, ama vojc abimin jesti pek hoş.. üzerine de "Cuneyt, dont make bull shitt! Vojc with love" yazmış. plaktan daha değerli sağ olsun..

from yaşar usta with love part II: kuantik!

quantic presents flowering inferno: cuidad del swing /bw Version [NM-NM]
yaşar ustacım demiş ki quantic'i severiz, bu şarkı da pek tatlı... koy sepete demiş... single'ın barındıran death of a revolution pek gözel, kalbe tatil yaptıran cinsten bir albümdü... albümden çıkan üçüncü single'mış bu... b yüzündeki versiyonun albümde olması da enteresan.. normalde albümde versiyonları olmaz ya reggae şarkılarının... mutlu etti sonuçta, sürpriz konuk misali.. mavi mavi karton kapağı da pek güzel valla... mis gibi şarkı, ilk piyano girişinden sonra gitar da şöyle bir makamlara girip çıkıyor ki deme...




from yaşar usta with love part I: the whitefield brothers: earthology

yaşar ustamızı bir film çekimi için acı vatan almanyanın frankfurt yöresine yollamıştık. yurtdışına giden her tanıdıktan istediğimiz gibi ondan da plak istedik. hatta discogsta sanal, frankfurtun bir strassesinde reel dükkanı olan tactile recordsu bulup siparişleri bile hazırladık.
ancak bu dükkanın tuhaf bir şekilde discogstaki mağaza ile ilgisi yokmuş, sanal mağazada satılan plakların hiçbiri de ellerinde yokmuş.
yaşar getirdiği plaklarla eve gelecekken tatlı bir telaşa kapılmıştık; biraz da gerginliğe… çünkü ondan istediğimiz plaklardan biri olan jj doom: key to the kuffs albümünü junodan getirtmiştik… hassiktir, ya yaşar da benim DOOM hastası olduğumu bildiğinden bu albümü almışsaydı? karar verdik jjdoom plağını saklamaya… yaşarcan plaklarla geldiğinde içlere bir su serpildi, haberler ve plaklar nefisti…

the whitefield brothers: earthology [NM - NM]
Poets of Rhythm ile tanıştığım alman Weissenfeldt biraderlerin şahane projelerinin sadece mp3üne sahip olmak beni ne zamandır yaralayıp duruyor, deform ozanın yakında gelecek o plaktan iki dene demeleri beni tatmin etmiyordu. afro oriental funky psychedelic ne istersen bulunan eşşek gibi organik beatlerin oynaştığı harika bir albüm. yetmemiş bir de med, percee p, edan, mr lif rap yapmış. dap kings / el michaels affair tayfası featuring yapmış falan filan… yaşar kardeşim de çıkmış dükkanın üst katına, takmış kulaklıkları, dinleyince vurulmuş albüme, severler demiş, sevmezler mi hiç, hoooop, koleksiyonda! gıcır gıcır,naylonu açılmış, en fazla bir kere iğne değmiş, cillop, kaçmaaaaaz!

amma bir edit: albümün karton gatefold'u o kadar sert ve dar ki (erotik) plakları kağıt ceketle birlikte içine sokmak imkansız gibi zorro...