31 Ocak 2016 Pazar

kazaydı belaydı pazardı plaktı..

insan dediğin düşünen değil düşünemeyen hayvanın önde gideni.. çarşamba gecesi arkaoda'da plaktan gecesinde çalmış, ayı gibi içip bir metin ve bir taylan ve bir amerikalı bir ukraynalı ve bir almanla bir mehmet'in evine gitmiş, ayı gibi içmeye devam edip eve dönerken taksilerde, yollarda, kanepelerde kusmuş; burcu da öğlenlere kadar uyuyup toplantılar kaçırmış akşamlara kadar kendine gelememişti. ne olduğunu anlayamadan geçen perşembe'nin ardından gelen cuma'da antalya'dan okan'ın gelmesinin hatırıyla evde toplaşmış, roze şarap ve küçük atıştırmalıklarla aşırı kibar bir içime başlamıştık. fakat roze'nin biri geldi biri gitti, kırmızılar filan derken adam başı ikişer şişe içilme seviyesine gelindi. memleketin şahane repçisi ve daha da şahane prodüktörü da poet'i askere gitmeden önce bir dinleme ve şubatta ilk kez çalacağım mekanı bir görme maksadıyla beşiktaş kosmos'a gittik. da poet ne yazık ki bitirmişti, oturup ikişer bira daha parlattık ve güzide labelımız tektosag'ın memleketin ilk yerli acid toplamasının şerefine düzenlediği geceye katılmak üzere gece yarısını geçmişken coop'a intikal ettik.




bir yandan ne iyi ettik, bir yandan da etmez olaydık. alt katta aletler marifetiyle (bkz) cayır cayır acid çalınırken üst katta da kulağımızın kurtlarla koşan kadını tacide höttürmekteydi. bir merhaba demek için yukarı çıktım, burcu ve ergin peşimden geldi, birkaç dakika akabinde aşağı hareketlenirken burcu merdivenlerden lumberjack lumburcek yuvarlanıverdi ve elinde bardağın da patlamasıyla eli kesilip kanlar manlar derken donakalmışım. sonrası burcu'nun pansumanı, yazın datça coop çıkışı denizde yüzünü yarışı ile ilgili şakalar ve anılar, üzerine çılgınca danslar, hala yerlere devrilen yaralıya kızışlar vs derken evde yara bere içinde uyanmak. o gece de okan'ın eski usül goa çalacağı bir gece ve de çeşitli barlara event manager, müzik direktörü ya da ortak olup bir türlü aradığını bulamayan öner'in ortaköy'de açılışına mutlaka beklediği dwarf irish pub mevzusu vardı. ama bizde hal yoktu. beşiktaş'ta bir kişinin çantasından çıkan kablolar sebebiyle (ki acid çalan biri de olabilir kablolardan kelli) canlı bomba sanılıp vurulması sonucunda okan'da da bir gitmeme eğilimi oluşsa da o gecesine gitti, ben müzikle ilgili olarak jeff bridges'ın kötü bir blake olduğu crazy heart filmini izlemeye koyuldum, burcu da ağrılar içinde uyudu. e buraya kadar iyi de, plak bunun neresinde?




ertesi gün, pazar okan'la rehavet adlı dükkanın düzenlediği plak pazarına gitmek üzere sözleşmiştik. radyobabylon'da program yaparken alt komşum olması vesilesiyle tanıştığım reha arcan neşeli dwarf görüntüsüyle memleketin (ne memleket dedim be yazıda, memleketim!) azılı odyofillerinden, geçenlerde de hifi dükkanı açmışlar. neyse pazarda bana göre pek bir cacık yoktu ve fiyatlar da cacıklar için biraz yüksekti. ama ortamda sıcak bir atmosfer, samimi muhabbet, sıcak şarap, sıcak meyveler ve çerezler vardı. marketten ziyade gün ismi olarak pazara daha yakın bir anlamı olan bir "pazar"dı. ilk kez gitmişken bir şeyler alayım gözüyle baktım ama exodus: fabulous disaster albümü dışında pek bir arzulanamadım. burcu'nun bulduğu stray cats single'ı fazla tozlu olmasına rağmen göz kırptı (ki tozun altı baya temizmiş[VG+]), bir de evde olmasına rağmen, ingilizce olduğu sanılarak bir genç kişinin orkestra rehberi daha alınmış oldu (ki bu da almanca)



devamında deform'a, burcu'nun yılbaşı öncesinden ayırttığı hawkwind: in search of space albümünü almaya gittik. ne idüğü belirsiz yeniden basımın (ki kendisi italyan bir bootleg çıktı) alınmasına baştan beri kıllıydım, orijinali nefis bıçaklı bir kapak tasarımına sahip bir plak. ama lemmy'nin ölümüyle (bu albümde lemmy olmamasına rağmen) duygu dolu anlar yaşayan burcu (ben de yaşadım ama içinde olmadığı bir korsan plağı alacak kadar değil) iyice gazlanmıştı. nitekim albümü aldık, baskısı ve kapağı uyduruk, albüm nefis.
bir de rahmetli bobby bland'in california album'unu ayırtmıştım ama o da rutubet yemiş berbat bir haldeymiş, yine de burcu'nun yaralı elinden iyiydi diyebilirim, fakat plakların ve kapaklarının rejenerasyon gücü yok, o yüzden bobbysiz ve burculu bir şekilde dükkandan çıktık. çıkmadan evvel tayfun'un sabah feriköy bit pazarından kurtardığı şahane superrappin toplamasını görünce ayılar gibi içip, feriköy'e gidemeyip bu nefis double plağı superuygun fiyata tayfun'a kaptırdığım için üzüldüm. tayfun toplamayı daha önceleri de pazarda görmüş, ama plaklardan biri eksik diye almamış, bu kez ise iki plak da içindeymiş, kaçırmamış. iki buçuk sene evvel gittigidiyor'dan aldığım single sayesinde bu toplamadan haber olmuş, wantlist'e düşmüştüm, bir gün de bana gelir, ya da tayfun bu satırları okursa belki duygulanıp plağı bana verir. yine dükkandayken, daha önce başka plak dükkanlarında karşılaştığım, senelerdir spor (gs) ve müzik yazılarından bir süredir de sosyal medyadan takip ettiğim, o gün de rehavet pazarında gördüğüm kanat atkaya'ya (soyadı da trollleri [sanal olmayan, binlerce yıldır taş yiyen] ve güzide plak firması stones throw'u çağrıştırıyor) selam verdim, saygılarımı sundum, plaklara dalmıştı, lafa tutmadım, bir gün güzel bir muhabbet edeceğiz inş'allah (Ph'nglui mglw'nafh Cthulhu R'lyeh wgah'nagl fhtagn)



artık göz mü var nazar mı var bilemiyorum. bütün rezillikler ve kazalar illa sarhoşlukla olmuyor. urban'a gittik, yaralı burcumuz somonlu salatasını yerken oh ne güzel, vay pek leziz diye zevkleniyor, bacağının dibinde yalanan kediye kendisinden beklenmeyecek bir bencillikle "kusura bakma ama paylaşamayacağım" diyordu. derken son lokması nefes borusuna kaçtı ve yarım saat kadar boğulayazdı.. yediği kelimenin tam anlamıyla (liter ali) burnundan geldi, bi de üstüne evde acılı kanlı gözyaşlı ve bağırmalı bir pansuman derken bize ayrılan surenin sonuna geldik. sadaka llah üla zim.

26 Ocak 2016 Salı

plak impressions of zihni

karışanı ve görüşeniyle hayattan soğutan bir proje olan hayat mucizelere gebe(te) adlı dizimizinden pek pek seyrek (extremely rare) ödeme yapılması sebebiyle plak alış verişleri sanal ortamlardaki istek listelerini doldurmak ve alınacakların hayallerini kurmaktan ibaret olmaya başlamıştı. dizinin kalkayazması ve zihni'nin feysbuk ortamlarına verdiği indirim ilanının karşıma çıkmasıyla yazmayı bırakıp sanal dükkanı karıştırmaya başladım.



dave brubeck quartet: jazz impressions of new york brubeck'in hastasıyım, eurasia ve japan izlenimlerinin kalibresinde değil. diğer bahsettiğim kayıtlar bu ülke ve bölgelerdeki turneler esnasında kaydedilmiş eserler, new york izlenimleri ise mr. broadway diye bir dizi için yapılmış müzikler. bizim dizi ve tin ton tin müzikleri gibi kabus değil tabii ki.. temasal vasat birkaç şarkının yanında, iz bırakmasa da mis gibi dinlenilen eserler mevcut. tabii plak arada ediyor çat çut..


burcu hatırlayınca hatırladım, 90ların başında bir levi's reklamı vardı, yahşi bir oğlan altında jeaniyle mahalledeki komşu evlerin havuzlarından birinden çıkıp diğerine atlıyor, insanların şaşkın ve beğeni dolu bakışları arasında o havuzdan bu havuza girip çıkıp sonunda bir manitayı araklayıp parandelerle son kez mavi derinliklere bırakıyordu kendini. ve de slogan: ne kadar yıkarsanız o kadar iyi [the more you wash them, the better they get]. reklamın şarkısını da dinah washington söylüyordu: mad about the boy.


zamanında reklamlarda kullanılan müzikler dünyada keza memlekette hit olur, dünyada remixleri yapılırken memlekette de onlar için kasetler çıkarılırdı. levi's, coca cola, pepsi büyük büyük paralar harcayıp şekil reklamlar yaparken türkiye'de de aksu kumaş reklamında kullanılan chris de burgh: the traveller şarkısının olduğu albümün kapağında kocaman orijinal aksu müziği yazıyordu. kapitalizmin musluklarının açıldığı ama daha tam gelemediği zamanlar: televizyonda hazır konfeksiyon değil alıp diktiğin ya da diktirdiğin kumaşın reklamı yapılıyor, başka bir firma da kaset çıkarıp üzerine senin markanın ismini koyup ekstradan reklamını yapıyor! neyse zihni'nin amerika'dan getirdiği plakların arasında bilindik bilinmedik bin türlü caz şarkıcısı oluyor, dinah washington: music for a first love da 50lerde seslendirilmiş şarkılardan 57de yapılmış bir toplama, iyi oldu denk geldim.. 60ların başlarıyla birlikte dinah'ın bazı sevilen şarkılarına başka orkestralarla yeni, çağdaş düzenlemeleri yapılıyor, onlar da ayrı güzel ama zamanın genç aşıkları için yapılmış bu albümdeki hava nefis. beyaz genç aşıkları da yakalamak için kapağına dinah ablamı değil öpüşen iki beyazı koyuvermişler, ne pis.



nina ablamın her albümü başka bir macera, onu alacak olsam öbürü darılacak diye bir türlü karar veremiyordum, just say i love him'i bir daha dinleyince ve baskılarının ortalıkta pek olmadığını görünce nina simone: forbidden fruit albümünü de kapızlayayım, burcu'ya da sürpriz yapayım dedim. pure pleasure yeniden basımında ekstradan bir plak daha var, forbidden zamanında yapılmış sessionlardan kaydedilmiş ama bu albümün outtake'i olup olmadığından emin olunmayan şarkılardan oluşuyor. krem üzerine biraz daha şokola..



vibrafon seviyorum, mamboyla da sıkıntım yok, cal tjader abimin hep hastasıyım. bop albümlerden yaparken bir yandan da boş albümler yapmış.. soul jazz kafalarında hatta hayli pop, ortam şenlendiren albümlerden güzel para kazanmış, kazansın da sıkıntı yok, cal tjader's greatest hits albümü de o şekil. tak pikaba, aç biranı, yap barbekünü eşle dostla muhabbet şamata.. buraya kadar sıkıntı yok, albümü de bu yüzden almak istedim lakin greatest hits kapağının içinden daha önce yine zihni'den almış olduğum soul bird albümü çıktı. müsait bir zamanda akmar'a akarım, değiştirdiğimde bir edit çakarım.