23 Ocak 2014 Perşembe

allah onların evlerine ateşler salsın! uçaklarına yıldırımlar düşsün! pikapları dönmesuun!

burcu hataysız kul olmaz, hatayla sev beni diyerek hatay'a gitmek üzere katil sabiha gökçen havaalanına doğru yola koyulmuş, diğer taraftan umutsuz ev kadınları ev işlerini bitiremezken ben onların işlerini bitirmiş hava almayı hak etmiş bir insan olarak groove'dan ayırttığım plağı almaya gitmiştim. daha önce de björk: biophilia hikayesinde olduğu gibi sami'nin eline teşhir ürünü, depo artığı, kıyısı köşesi buruşuk ama içi sıfır plaklar geçmişti. bu ikinci partide benim için çok cazip mallar yoktu. illa ki vardı ama yoktu. misal zamanında yıpranmış vhs kasediyle üniversitede özel gösterim düzenlediğim led zeppelin konser filmi songs remains the same'in 4x180 gram remastered boxsetini almak anılara ihanet olmaz mıydı? [olmazdı]
gorillaz: the fall hem güzel atmosferik bi albüm [albarn albümü turnedeyken ipadinde yollarda kaydetmişti, yollar aşarken kah karavanda kah otobüste yaptığı şarkılar pencereden gördüklerinin sesli bir panoraması mıydu], hem gorillazdan zarar gelmez, hem de fiyatı uygun, hem de limited numbered edition gün gelecek bitecek, gorillasever 5000 kişiden biri de ben olayım deyu alayım dediğim lp olmuştu. dükkanda kah günümüz elektronik müziği ve jon hopkins immunity albümü, kah hayat hikayesini okuduğum (bkz yaşasa tiksineceği şekilde verilmiş kitap lansman partisi) atlantic'in "elemanı" ahmet ertegün ve kısa pantolonlu yaşlardayken yaptığı 20bin plaklık 78lik caz ve blues arşivi üzerine laflarken aslında o gün beklemediğim bir paranın az sonra elime geçeceği haberi geldi ve vinil canki kaşıntısı başladı, onun iğnesi başkadur.



cure: mixed up'ın dükkana geldiğini saminin daha önce attığı arrival listelerinden biliyordum ama fiyatından ötürü yazılmamıştım. içinde nefis miksler olduğu kadar [the walk, ki tüm zamanların en sevdiğim cure şarkılarından] sıkıcı olanları da [in between days keza tüm zamanların en sevdiğim cure şarkılarından] vardı. ama madem ki cure koleksiyonu yapıyorduk, sık da karşıma çıkmayan bu güzelliği orda bırakmaya yürek dayanır mıydı? hele de insanın ellemeye korktuğu kapağı dikkat boyalıdır deyu bağırırken?




neyse, techno-jazz (!) filan gibi konular üzerine laflayıp plakları kurcalarken güneşli bir pazar sabahında jon olmayan lordun aydınlattığı bir kiliseye bakan çok sevdiğim iki abimi gördüm. biri papikçi biri sübyancı, sun records'un medar-ı iftiharlarından johnny cash & jerry lee lewis: sunday down south plağı için arkalı önlü bir araya gelmişti. biraz dinleyince içimi huşu kapladı. aşırı dinsizliğin yarattığı boşluktan olmalı çok sesli olsun, gospel olsun, country olsun meryemli isalı müzikler evde seviliyor. vaktiyle 80lerin ortasında amerikalı anneler kızlarının makyaj malzemeleri ve saç spreyleriyle mahrem yerlerini de hunharca kullanan glamcilerden ve şeytandan, soyguncu kiliseden ve sosyal adaletsizliklerden bahseden kah çivili kah kotlu thrash metalcilerden; topunun içkisinden seksinden dinsizliğinden bıkmıştı. rahmetsiz ronald reagan'ın eşi nancy'nin desteğiyle PMRC [Parents Resource Music Centre]'yi kuran hanımlar türlü türlü dava açarken bir yandan da plak kaset ve cdlerimize Parental Advisory stickerlarını hediye etmesinin yanı sıra "white metal" da denilen christian metali pompalamıştı. düşün ki white metalin alemdarı stryper'ı bile sevmiştim [sarı siyah kostümlerine ayrıca bayılıyordum] gerçi walk the line filmindeki bir sahnede, cash grubu tennesee two ile sun records'a gidip dini şarkılarını çaldığında eleman herkes dini plak yapıyor, bana kendi müziğini çal diyordu. cash kendi şarkısıyla kontratı kaptıktan sonra dini şarkıları da kaydetmiş demek ki işte karşımdalardı...



ulan bi pazarım var dedim, plağı almaya niyetlendim. işte o sırada havada bir şeyler oldu, sami 3 plak için şaşırtıcı bir indirim yaptı. mutlu bir şekilde dükkandan çıktım, parayı alıp civardaki arkadaşlarla kurtuluş birası içmek üzerine buluşmaya yollandım ki burcudan haber geldi, uçağına havalandıktan kısa bir süre sonra yıldırım çarpmış, arızayla istanbul'a geri dönmüşlerdi. galiba johnny cash baba+oğul+kutsal ruh diye üçlü çektirmişti!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder